BERCESTE MISRALAR-3


Ne içindeyim zamanın 
Ne de büsbütün dışında
Yekpâre geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında
(A.Hamdi Tanpınar)

***

Kârbân-ı râh-ı tecrîdiz hatar havfın çekip
Gâh Mecnun gâh ben devr ile nevbet bekleriz.
(Fuzûlî)

(Mecnun ile ben, soyutlanmışlık yolunun kervanıyız. Yol kesiciler kervanımıza saldırıp da tekilliğimizi bozmasınlar diye bazen o, bazen de ben sıra ile şu dünyanın aşk nöbetini tutuyoruz.)

***
Ben de Mecnûn’dan füzûn âşıklık isti’dâdı var
Âşık-ı sâdık benim Mecnûn’un ancak adı var.
(Fuzûlî)

(Bende Mecnûn’dan da öte aşıklık yeteneği var. Gerçek âşık benim ama Mecnun’un adı çıkmış bir kere…)

*** 

Kadem kadem gece teşrifi Nâilî o mehin
Cihan cihan elem-i intizara değmez mi?
(Nâilî)
(Ey Nâilî! Geceleyin o ay sevgilinin adım adım gelişi, cihan cihan bekleyiş acısına değmez mi?)

***  
Bu şehr-i Sitanbul ki bî misl-ü behâdır
Bir sengine yek-pâre Acem mülkü fedâdır
(Nedim)

(Bu paha biçilmez İstanbul şehri ki,dünyada bir benzeri daha yoktur. Oranın bir tek taşına, İran diyarı ( veya bütün ecnebî ülkeler) baştan başa feda olsunlar.)

***
  
Kâlâ-yı maarif satılır sûklarında,
Bâzâr-ı hüner ma’den-i ilm ü ulemâdır.
(Nedim)

(Bilgelik kumaşı satılır bu kentin çarşılarında,hünerin pazarı kurulur. Baştanbaşa bir ilim ve bilginler ocağıdır vesselam…)

***
Öyle sermestem ki idrak etmezem dünya nedir
Ben kimim, sâki olan kimdir, mey ü sahbâ nedir?
(Fuzûlî)

(Aşk ile öyle sarhoş olmuşum ki artk bilmiyorum dünya nedir? Ve bilmiyorum, ben kimim; bana içkiyi sunan da kim; içki ve kadeh nedir?)

***  

Gehî vuslatta âşık, gâh mehcûr
Bu dünyadır gehî matem gahî sûr.
(Bakî)
(Aşık bazenvuslattadır, bazen ayrılıkta… Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün (vuslat olunca düğün, ayrılık olunca ölüm)…

***

Cihanın nimetinden kendi âb u dânemiz yeğdir
Elin kâşânesinden kûşe-i viranemiz yeğdir.
(Bakî)

(Dünya dolusu maldan, kendimize ait bir tas su ile bir lokma ekmeğimiz yeğdir.  Başkasına ait saraylardansa, köşesinde oturduğumuz viranemiz hoştur bize.)

*** 

Bâğteten olmuş iken tûtî gurâba hem-nişîn
Yine şekvâyı gurâb eyler garâbet bundandır.
(Nev’î)

(Kader savurup da, ansızın bir papağan bir karga ile kafese girince, bundan ilk şikâyet edenin karga olması garip değil midir?)

*** 

Hikmet taleb-i mâlda Kârun gibi şimdi
Hâhişgeri –i lokmada Lokman unutulmş
(Nabî)

(Mal mülk peşinde koşarak Kârun gibi yaşamanın adına hikmet diyorlar şimdi. O kadar ki, lokma peşinde koşarken Lokman Hekim’in öğütleri unutulmuş.)

*** 
Takrîr edemem çektiğim âlâmı felekten
Zira ki onun zikri de bir gûne elemdir.
(Tarihçi Raşid)

(Felekten çektiğim elemleri anlatamıyorum. Çünkü onu anmak da yine bir tür elemdir.)

*** 

Ayıttı ol peri bir gün düşüne giruren bir şeb
Sevincimden nice yıllar geçiptir görmedim uyku
(Zâtî)

(O periler güzeli, “Günün birinde, bir gece rüyana gireceğim!” diye söz verdiBu sözün sevinciyle nice yıllar geçiyor ki gözüme uyku girmedi! )

*** 
Dost bî-pervâ, felek bî-rahm, devran bî-sükûn
Derd çok,hem derd yok, düşman kavî, tâli’ zebun
(Fuzûlî)

(Dost pervasız, felek acımasız, zamanın da dur durağı yok… Dert çok, det ortağı yok, düşman kuvvetli, talih düşkün…)

***

Kimsesiz hiç kimse yok her kimsenin var kimsesi
Kimsesiz kaldım yetiş ey Kimsesizler Kimsesi
(Rûşenî)

(Dünyada kimsesiz hiç kimse yok herkesin bir kimsesi var. Bir tek ben kimsesizim kaldım, yetiş ey Kimsesizler Kimsesi!)

*** 
Tûti-i mucize-gûyem ne desem laf değil
Çerh ile söyleşemem âyinesi sâf değil

Ehl-i dildir diyemem sinesi saf olmayana
Ehl-i dil birbirini bilmemek insaf değil
(Nef’î)

(Ben mucizeler söyleyen bir papağanım, söylediklerim alalâde laflar değildir.Bu yüzdenfelek ile söyleşemem çünkü gönül aynası temiz değil onun.

Bağrında saf düşünceler bulunmayanlara, “bu, gönül ehlidir” diyemem; çünkü gönül ehli olanların birbirini bilmemeleri insaf değildir.)

*** 

Yıkanlar hatır-ı nâşadımı  ya Rab şâd olsun
Benimçin nâmurâd olsun diyenler bermurâd olsun 
(Nâilî)

(Tanrım! Şâd olmayan gönlümü yıkanlar varsın şâd olsunlar. Benim için “Muradına ermesin” diyenler de muradlarına ersinler.)

***
Ettik o kadar ref’-i taayün ki Neşâtî
Âyîne-i pürtâb-ı mücellâda nihanız
(Neşâtî)

(Ey Neşâtî! Kendimizi ruh iklimlerinde öylesine yitirdik ki, artık gönlün parlak aynalarında bile görünmez olduk.)

*** 

Olmuş o kadar halk-ı cihan mekirde üstad
Kim sâbıka-i şöhret-i şeytan unutulmuş
(Nâbi)

(İnsanlar hile ve üçkağıtçılıkta o kadar ustalaşmışlar ki, şeytanın bu konudaki şöhreti unutulup gitmiş.)

*** 
Kimdir bizi men eyleyecek bağ-ı cinandan
Mevrûs-i pederdir gireriz hâne bizim.
(Nâbi)

(Cennet bahçelerinden bizi men edebilecek olan da kimmiş? O ev bize Âdem atamızdan mirastır, elbette gireriz.)

*** 

Bir şu’lesi var ki şem’-i cânın
Fânusuna sığmaz âsumanın
(Şeyh Galib)

(Can mumunun öyle bir alevi var ki; gökkubbe denen fanusa sığmaz!..

Mayıs 03, 2017