KARAHANLILAR DÖNEMİ TÜRK EDEBİYATI


Sekizinci yüzyıldan itibaren Müslüman olmaya başlayan Türkler, Karahanlı döneminde İslâmiyeti resmen kabul etmişlerdir 920. Bu nedenle tarihte varlığı bilinen ilk Müslüman Türk devleti Karahanlı Devleti 912-1212 olup İslâm kültürü etkisinde gelişen Türk edebiyatının elde bulunan en eski örnekleri de bu döneme aittir. Söz konusu dönemde Kur`an surelerini Türkçe yorumlayan tefsir kitaplarının yazıldığı bilinmektedir. Bu dönem tefsir kitaplarında çoğunlukla Arapça metnin altında Türkçe çeviri verilmiştir. Ancak, Karahanlı dönemi Türkçesiyle yazılmış varlıkları bilinen en ünlü eserler, Kutadgu Bilig, Dîvânu Lügâti`t-türk ve Atabetü`l-Hakâyık`tır. Şimdi sırasıyla bu eserleri tanıtalım:

1- Kutadgu Bilig

Kutadgu Bilig, anılan dönemin edebi eser niteliği taşıyan ilk örneğidir. 1069 yılında Balasagunlu Yusuf tarafından yazılmıştır. Karahanlı hükümdarı Tabgaç Buğra Han`a sunulmuş olan eser Buğra han tarafından çok beğenilerek yazarında sarayda "Has Haciplik" görevi verilmiştir. Bu nedenle Kutadgu Bilig`in yazarı kaynaklarda daha çok Yusuf Has Hâcip diye geçmektedir. Eser manzum olup Şeh-nâme vezni olarak bilinen "fe`ûlün / fe`ûlün / fe`ûlün / fe`ûl" kalıbıyla yazılmıştır. Mesnevi biçiminde yazılmış olan eserin sonunda 124 beyitlik üç kaside ile mesnevi içinde yeri geldikçe söylenmiş ayrıca 173 dörtlük bulunmaktadır. Anılan ek manzumelerle birlikte Kutadgu Bilig`in tamamı 6645 beyittir. Mesneviye sonradan eklendiği düşünülen 77 beyitlik manzum mukaddime ise bu sayının dışındadır.

Eserin mesnevi olması ve Şeh-nâme vezniyle yazılması İran Fars edebiyatından etkilendiğini göstermektedir. Öte yandan, Yusuf Has Hâcib`in esere eklediği dörtlükler Kutadgu Bilig`i bir yandan da İslâmiyet öncesi dönemin Türk şiir geleneğine bağlamaktadır. Halk şiiri nazım şekli maniye benzeyen söz konusu dörtlüklerin maniden ayrıldıkları yan daha çok vezin bakımındandır. Ayrıca, yarın kafiyelerin yanı sıra cinaslı kafiyelerle alliterasyonların zenginliği de mesnevide eski Türk şiir geleneğinin sürdürüldüğünü kanıtlamaktadır.

Kutadgu Bilig, Karahanlı dönemi Türkçesi olan Hakaniye lehçesi ile yazılmıştır. Sayıları fazla olmamakla birlikte Arapça ve Farsça kelimelerin de kullanıldığı eserde, Türkçe aruza uydurulurken güçlük çekilmiş bu nedenle de çok sayıda imale yapılmıştır. Bu sorundan kaynaklanan söyleyiş pürüzlerinden dolayı kimi Avrupalı müsteşrikler mesela Vambery yanılarak, önce eserin onbirli hece vezniyle yazıldığını sanmışlardır.

Kutadgu Bilig, düşünce yanı ağır basan, öğretici bir eserdir. Gerek dil, gerekse tarih, sosyoloji ve düşünce tarihi yönünden değerli bir belge niteliğindeki mesnevi, yazıldığı dönemin insanına ve devlet adamlarına, doğru yolu göstermek, yöneticilikle ilgili bilgi vermek amacıyla yazılmıştır. Karahanlı dönemi Türk aydınlarının dünya görüşünü, duyuş ve düşünüş tarzlarını, kültür düzeylerini tanıtan eser, içerisindeki birçok görüşün günümüzde de geçerli olduğu önemli bir öğüt kitabıdır.

Saadet veren bilgi anlamına gelen Kutadgu Bilig, adından da anlaşılacağı gibi, insana hem dünyada hem de ahirette mutlu olma yolunu göstermek amacıyla yazılmıştır. Öte yandan eser, devlet yönetimiyle ilgili görüşlere yer verdiği için İslâmi dönem Türk edebiyatının siyaset-nâme türü eserlerinin ilk örneklerindendir. Mesnevinin biri mensur, öteki manzum iki mukaddimesi, yani ön sözü vardır. Esere daha sonra eklendiği sanılan bu mukaddimelerden 77 beyitlik manzum olanında Yusuf Has Hâcib ve eserin konusu hakkında bilgi verilmiştir. Söz konusu ön sözü, mesnevilerin klasik düzeni gereği Allah`ın, Peygamber`in, Dört Halife`nin övüldükleri bölümle, hükümdar Buğra Han`ın övgüsü izler.

Kutadgu Bilig`in bilinen üç yazma nüshası vardır. Bunlar:
a Viyana nüshası: Uygur harfleriyle 1439`da Herat`ta yazılmış olan bu nüshayı Hammer İstanbul`da bulmuş ve Viyana Genel Kitaplığı`na hediye etmiştir.
b Kahire nüshası: Arap harfleriyle yazılmış olan bu nüsha Kahire`de bulunmuştur. Yazmanın istinsah tarihi bilinmemektedir.
c Fergana nüshası: Bu nüsha da Arap harfleriyle yazılmış olup 1914`te Zeki Velidi Togan tarafından Fergana`da ele geçmiştir. Başından birkaç yaprak eksik olan yazma Kahire nüshasına göre daha hacimlidir. Her üç nüsha da 1942 ve 1943 yıllarında Türk Dil Kurumu tarafından tıpkı basım olarak yayımlanmıştır.

2. Dîvânu Lügati`t-Türk

Karahanlı dönemi Türk edebiyatının kronolojik sıraya göre ikinci önemli eseri Dîvânu Lügati`t-Türk`tür. Kaşgarlı Mahmud tarafından 1074`te Bağdat`ta tamamlanmış olan eser Türkçe-Arapça bir sözlüktür. Araplar`a Türkçe öğretmek ve Türkçenin zengin dil varlığını ortaya koymak amacıyla yazılmıştır. Dîvânu Lügati`t-Türk`te 7500 dolayındaki Türkçe kelimenin Arapça karşılıkları verilmiş; Türk illeriyle, Türkçenin Türkmen, Oğuz, Çiğil, Kırgız v.b. Türk boylarının dilleri tanıtılmıştır.

Eser Arapça olmakla birlikte, içinde halk dilinden ve edebiyatından alınmış çok sayıda kelime, deyim, atasözü ile şiir örnekleri bulunmaktadır. Türkçe kelimelerin açıklanışı sırasında 400 dolayında dörtlükten oluşan manzume ve atasözleri sav örnek verilmiştir. Bu manzum parçalar, Türk topluluklarının yaşama tarzları hakkında bilgi verdikleri gibi geçmişin destan konusu olabilecek savaş v.b. olaylarından da izler taşırlar. Destan parçaları, Müslüman Türk boyları ile Müslümanlığı henüz kabul etmemiş olan Türk boyları arasındaki mücadeleleri anlatması bakımından ilginçtir. Kaşgarlı kendi ifadesine göre söz konusu bu malzemeyi Türk illerini dolaşarak toplamıştır. Eserin sonunda tarihi değer taşıyan o zamandaki Türk illerini gösterir bir de harita bulunmaktadır.

Dîvânu Lügâti`t-Türk, Türkçenin bilinen ilk sözlüğü, ilk dilbilgisi kitabı, ilk edebiyat antolojisi hatta Türk dünyası ansiklopedisidir. Çünkü sözlük olmasının yanı sıra hazırlanışı ve içindekiler bakımından döneminin dili, edebiyatı, tarihi, coğrafyası, folkloru ve sosyolojisi hakkında değerli bilgiler vermektedir. Eserin en dikkate değer yanlarından biri 10. ve 11. yüzyıllarda, Türk illerindeki, özellikle Orta Asya`daki Türk boylarının kullandıkları değişik lehçelerle ağızlar hakkında bilgi içermesidir. Kaşgarlı Mahmud, eserinde çeşitli Türk lehçeleri hakkında bilgi verdiği gibi bu lehçeleri edebi lehçe oluşları bakımından da inceleyip değerlendirmiştir.

Eserde Türk lehçeleri iki ana grupta toplanmıştır. Bunlardan biri "Hakaniye" öteki ise "Oğuz Türkçesi"dir. Hakaniye lehçesi, Kaşgar, Balasagun gibi Karahanlılar`ın büyük yerleşim merkezlerinde kullanılan Türkçedir. İslâmi Türk edebiyatının ilk örnekleri olan Kutadgu Bilig, Atabetü`l-Hakâyık gibi eserler bu lehçe ile yazılmıştır. 14. yüzyıldan itibaren Çağatay lehçesi diye adlandırılan Hakaniye Türkçesi, doğu Türkçesi olarak da bilinir. Bu lehçe, Uygur, Argu, Çigil, Yağma Türkleri ile muhtemelen Karluk Türkleri tarafından da kullanılmıştır. Oğuzca ise o yüzyıllarda Oğuz, Kıpçak, Peçenek ve Bulgar Türkleri`nin diliydi. Daha sonra batı Türkçesi de denilen Oğuzcanın temeli Göktürk kitâbelerinin diline dayanmaktadır. Ancak söz konusu lehçe esas varlığını 13. yüzyıldan itibaren özellikle Anadolu`da göstermiş olup bu lehçe ile önemli eserler verilmiştir. Kaşgarlı Mahmud`un edebi Türk lehçeleri üzerine yaptığı bu gruplandırma günümüzde de geçerliliğini korumaktadır. Gerçekten de Türk dili tarih boyunca belli başlı bu iki ana lehçede edebi eser vermiştir.

Eser üzerinde yapılan çalışmalara gelince: Türkiye`de eser üzerinde ilk çalışmayı aynı zamanda eseri bulan Kilisli Muallim Rıfat Bilge yapmıştır. Bu çalışma 1915-1917 yıllarında üç cilt olarak basılmıştır. Daha sonra, 1939-1941 yılları arasında Besim Atalay tarafından Türkçeye çevrilerek TDK yayınları arasından çıkmıştır.


3. Atabetü`l-Hakâyık

Orta Asya`da Hakaniye lehçesiyle yazılmış bu dönem eserlerinden bir başkası da Atabetü`l-Hakâyık`tır. Yazarı, Yüknekli Edip Ahmet olan Atabetü`l-Hakâyık`ın yazılış tarihi bilinmemekle birlikte Kutadgu Bilig`den yarım yüzyıl sonra yazıldığı sanılmaktadır. Eserin yazarı Edip Ahmet bin Yükneki hakkında belgelere dayalı bilgi edinemiyoruz. Ancak, eski kaynaklar, örneğin Ali Şîr Nevâî`nin Nesâimü`l-Mahabbe adlı eseri Edip Ahmet`le ilgili olarak daha çok destani nitelikli bazı bilgiler vermektedir. Bu da bize yazarın adının 15. yüzyıla kadar unutulmadığını gösteriyor.

Aruzun "fe`ûlün / fe`ûlün / fe`ûlün / fe`ûl" kalıbıyla yazılmış olan bu manzum eser İslâmi kitap düzeni gereği bir tevhidle başlar. Tevhidi, bir na`t ile dört halifenin övgüsünün yapıldığı manzumeden sonra eserin sunulduğu Emir Sipehsalar`ın övgüsüne ayrılan ve yazılış nedeninin anlatıldığı bölümler izler. Sözü edilen bu bölümler, gazel, kaside kafiyesiyle kafiyelenmiştir. Atabetü`l-Hakâyık`ta daha sonra dörtlüklerle söylenmiş esas metin bölümü yer alır. Bu bölüm bazı başlıklar altında sıralanmıştır. Anılan başlıklar altında işlenen konulardan bazıları ise, bilginin yararı ile cahilliğin zararları, cömertliğin övgüsü, cimriliğin yergisi, dünyanın geçiciliği, alçak gönüllülüğün erdemleri, kibirliliğin kötülükleri gibi ahlâki yanı ağır basan didaktik konulardır.

Eserde işlenen konulardan da anlaşılacağı gibi bu eser, dini-ahlâki didaktik bir eserdir. Hatta manzum bir vaaz kitabı da denilebilir. İslâmi Türk edebiyatının, Müslümanlık inançlarını telkin eden ilk eseri olmasının yanı sıra edebiyatımızın elde bulunan en eski eserlerinden olması dolayısıyla Türk dili tarihi, tarih ve edebiyat tarihi açısından da önemli bir eserdir.

Asıl metnin dörtlüklerle söylenmiş olması yazarın milli şiir zevkini sürdürdüğünün göstergesidir. Dil bakımından Kutadgu Bilig`e göre Atabetü`l-Hakâyık`ta Arapça, Farsça kelime sayısı daha fazladır. Bu durum eserin dini içeriği ile ilgilidir. Ancak, halka hitabeden eserde konu ve düşünce kurgusu daha basittir.

Atabetü`l-Hakâyık`ın sonuna eklenmiş olan manzum parçalar, eserin 15. yüzyılda bile yazarına saygı duyularak okunan ve yararlanılan bir kitap olduğunun kanıtıdır. Eserin sonunda, Emir Seyfeddin tarafından yazılmış olan dörtlükle Emir-i Kebir Arslan Hoca Tarhan`ın manzumesi, Edip Ahmed`i takdir amacıyla kaleme alınmıştır. Bu manzumeleri yazmış olan her iki emir de Timur dönemi emirlerindendir. Takriz olarak kabul edebileceğimiz bu manzumelerde Edip Ahmed`in anadan doğma kör olduğu belirtilir ve eseriyle kazandığı saygıdan, gördüğü ilgiden söz edilir.

Atabetü`l-Hakâyık, Necip Asım Yazıksız tarafından Ayasofya Kütüphanesi`nde bulunarak 1906 yılında bilim âlemine tanıtılmıştır. Necip Asım, hem Uygur hem de Arap harfleriyle yazılmış olan bu nüshayı 1918`de İstanbul`da bastırmıştır. Daha sonra N. Asım yine Ayasofya Kütüphanesi`nde bulunan bir başka nüsha daha bulmuştur. Kitabın ayrıca İstanbul Topkapı Sarayı Kütüphanesi`nde Arap harfleriyle yazılmış bir nüshası daha vardır. Reşid Rahmeti Arat, hem Uygur, hem Arap, yalnızca Uygur ve yalnızca Arap harfleriyle yazılmış olan söz konusu üç nüshayı karşılaştırarak 1951 yılında edisyon kritikli metin halinde TDK yayınları arasında çıkarmıştır. Bu kitapta eserin Türkçe çevirisinin yanı sıra Atabetü`l-Hakâyık`ın nüshalarını tanıtan ve eser üzerinde yapılmış araştırmaları içeren bir de ön söz bulunmaktadır.

Yararlandığım kaynaklar:
Prof. Dr. Mine Mengi - Eski Türk Edebiyatı Tarihi
Akçağ Yayınları
M.Fuad Köprülü - Türk Edebiyatı Tarihi
Akçağ Yayınları
Hasan Hüsnü GÜNER 
Selçuk Üniversitesi
Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Ders Notları`ndan

(edebiyatdefteri.com'dan alıntıdır).

Mayıs 02, 2017